Yazı yazmayı seven bir tarihçi adayı... Asya'ya ilgisi olan bir genç kız... Ve en önemlisi bir insan...
27 Eylül 2015 Pazar
Kösem Sultan ( 17. bölüm Safiye sultanın hikayesi.)
Kösem'in sözleri büyük validenin canını acıtmıştır ancak hiçbir şey duymamış gibi konuşmasına devam eder. " Bu kaderi ben seçmedin Kösem, inan bana bu yolu ben çizmedim. Daha 13-14 yaşlarında bir çocuktum ben ailemden koparılıp avrat pazarlarında satıldığımda. Sen bilir misin o pazarlar nasıldır? Kösem'in sessiz kaldığını gören Safiye biraz daha sesini yükselterek sözlerini sürdürür. " Elbette bilmezsin, sen Bosna Beylerbeyinin sultanımıza hediyesi olarak geldin. Evet, sen de ailenden alındın ama korsanların ağzı sulanarak senin etine bakmalarını, onlardan kurtulduktan sonra avrat pazarında bir mal gibi satılmayı yaşamadın. O iğrenç mahlukların seni ellemeye çalışmalarını, satıcaya malları biraz aç da görelim laflarını duymadın."
Kösem " sultanım ben... bağışlayın"
" Ne oldu korktun mu hemen? Umarım korkmamışsındır zira daha yeni başlıyorum. Oradaki kızlar kiminle, nerde uyanacaklarını bilmezler. Bazılarına yaşlı dedeler talip olur sırf kendilerini tatmin etmek için her şeylerini onların elinden alırlar Kösem. Bir kez pazarın yanından geçmen yeterlidir o kızların acı dolu hayatlarına şahit olamaya. Bir gün Nurbanu sultanda o zavallı kızların çığıklarını duyup pazara gelmiş ve orada altın saçlı bir kız görmüş. O kızı çok beğenmiş ve ağalarına o kızı alıp bana getirin demiş. Kız nereye gittiğini bilmeden ağlayarak yola düşmüş. Sonra bir saraya getirilmiş ve sultanın önüne çıkarılmış. Kız kadını yaklaşık kırklı yaşlarında tanıyor olmasına karşın kadının güzelliğine asaletine hayran kalmış. Bu zamana kadar onun kadar güzelini görmediğini düşünmüş kendince.
Kösem'in " Sonra ne olmuş?" sorusu karşısında büyük valide Safiye sultan biraz daha sakinleyerek anlatmaya devam etmiş. " Sonra, kadın o kızı şehzadesine layık görmüş ve onu oğlunun yanına Manisa'ya göndermiş. Kız ilk başta orada da korkmuş şehzade nasıl biri olacak diye ama şehzadeyi karşısında gördüğünde tüm korkular geçip gitmiş. Şehzade de kız da birbrlerine ilk görüşte aşık olmuşlar. Artık her anları beraber geçiyormuş. Bu aşklarını cariyenin bir şehzade doğurması daha da perçinlemiş. Sonra bir de kızları olmuş." Safiye gözlerinden damlalar düşerek anlatmaya devam eder. " Biliyor musun Kösem o kız hayatının en ama en güzel dönemini o sancakta yaşamış.
Acak şehzade babasından sonra tahta çıktığında mutluluktan geriye bir zerre kalmamış. Hünkar her gün koynuna başkasını almış. Kız bir umut diyerek Nurbanu sultana koşmuş lakin aslında umuda değil düşmanına koşuyormuş. Hünkara o kızları sunan validesi Nurbanu ve kardeşleriymiş. Her geçen dakika artan şehzadeler, sultanların haddi hesabı tutulamaz olmuş. Bir değil, on değil, elli değil. Zavallı kız her gün odasında ağlarmış kaybetiği aşkına ve evlatlarının kaderine.
Sonra bunlar da yeterli gelmemiş Nurbanu sultan ve tayfasına kıza cadı diye iftiralar atarak hünkardan tamamen uzaklaştırmışlar. Aşkının ellerinden kayıp gittiğini, evlatlarının da gitmek üzere olduğunu gören kız artık ağlamayacağına ve tüm düşmanlarıyla savaşacağına yemin etmiş.
Demiş ki " Nurbanu sultan o uğruna öldüğü valide sultanlık makamını, hünkar bir türlü çıkamadığı haremini, ben de devleti yöneteceğim." O günden sonra da kabini yok ederek düşmanlarının üstüne yürümüş. Hata yapan kimseye acımamış, af dileyeni affetmemiş ve bir gün bakmış ki elleri kanlı bir katile dönüşmüş. Evladının canını kurtarmış düşmanlarının pençesinden ancak kendi ruhunu feda etmiş.
Şimdi söyel bana o kızın, yani benim kalbim nasıl var olsun. Bir taraf Nurbanu, mihrimah, esmahan, bir tarafım Sokullu ve bir tarafım kana kan diyen halkla sarılı. Tüm bunların karşısnda da hiçbir günahı olmayan, dokuz ay karnımda taşıyıp büyüttüğüm oğlum Mehmet var. Eğer çıktığım bu savaşata başarısız olursam Mehmet'imin ardından sürgün edilecek belki de başına nice işler gelecek olan kızım Ayşe'm var. Şimdi söyle Kösem sultan sen olsan benim yerimde ne yapardın?"
Kösem Safiye sultanın acılar çekerek bu hali aldığını biliyordu ama altında böyle bir hikayenin yattığını bilmiyodu. Büyük validenin sorusuna ancak "bilmiyorum sultanım" diye yanıt verebildi. Safiye sultan Kösem'e çekilebilirsin anlamında eliyle işaret etti ve onun arkasından" sen de aynısını yapardın Kösem. İnan bana hiç tereddüt etmeden aynı yoldan yürürdün. Yürüyeceksin de."
Kösem odasına geldiğinde Dildar kalfa da arkasından girer ve ona ne konuştuklarını sorar. Kösem hiç diyerek gçiştirir ve yalnız kalıp dinlemek istediğini söyler. Kalfa ve diğer cariyeler çıktığında da aynanın karşısına geçerek kendine bakar. " Yaparmıydın, sen de onun gibi evlatların için katil olarak anılmayı göze alır mıydın Kösem" diyerek kendi kendine sorular sorar. Cevab ise kendisini bile hayrete düşürür. " Hem de bir an bile düşünmeden."
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder